16 Aralık 2010 Perşembe

Yürüyelim Seninle İstanbul'da..

Kırmızıyı sevdiğini bilseydim
hayallerim kıpkırmızı olurdu




İstanbul hala güneşin ardında
ufuklarında birkaç kara leke
birkaç kan pıhtısı dudaklarında
İstanbul hala sevimli mi sevimli
ve hala bir tomucuk tadında
yürüyelim seninle İstanbul'da


korkusuz bir rüyadır
bekler bizi Beykoz'da, Üsküdar'da
birkaç kuğu, birkaç mahzun kuştüyü
yenilgisiz bir muamma gibidir
arar buluşmayan ellerimizi
deli rüzgar yine sarhoş, hovarda




tam orada, Çamlıca yokuşunda
birkaç bulut çekelim gökyüzünden
damarlarımızdan geçirelim ve birden
bırakalım suların üzerine
sen bir defa konuş, sen bir defa gül
kumlu ebrular yapalım seninle
serpmeli ebrular, bülbülyuvası
hercaimenekşe, gonca ve sümbül






yüzün bir ay gibi parlarken gecenin ortasında
yürüyelim seninle İstanbul'da
boğaziçi mağrur türkülerini
gözlerine baka baka söyleyin
martılar üşüyünce
denizin sıcağında bulsunlar kalbimizi



anlayabilir misin
neden çıban gibi büyür bağrımda
büyür de kelebek olur bu sızı
kırmızıyı sevdiğini söyledin
bu yüzden mi günlerdir
İstanbul'da gül kokusu yayılan
tepeler kırmızı, sular kırmızı




İstanbul bilmeli ki, sahillerine
mehtabı taşıyan senin bakışlarındır
İstanbul bilmeli ki, limanlardan gemiler
önce senin yüreğine açılır
uzaklarda bir yerde
toprağı öpmek için eğilen bahçıvanın
parmaklarında hüzün
sana doğru akan nehrin
ağlayan suretidir






bir elimizde umut
bir elimizde sevda
yürüyelim seninle İstanbul'da
musiki kesilsin, tükensin yazı
çaresiz kalınca mızrap ve şiir
ozan bir kenara bıraksın sazı
ressam fırçasına neden mi kızgın
tuvalde çizgiler, renkler kırmızı
kırmızıyı sevdiğini bilince
çekilir mi artık güllerin nazı


...



Gülhane'de simit satan çocuklar
nasıl anlasınlar ellerimizin
neden böyle çekingen olduğunu
Ayasofya önünde tramvay bekleyenler
gökyüzüne dokunurken bu acı
kimdir diye sorsunlar içlerinden
birlikte yürüyen iki yabancı




biz gitsek de, İstanbul'da yine de
yıllar yılı gezinmeli bu sızı
benden bir yaralı şiir kalmalı
senden bir tebessüm, bir de kırmızı..

                            *Nurullah Genç

9 Aralık 2010 Perşembe

Lamia Hanım'a Mektuplar.. *cemil meriç

Lal Ded okyanusda yüzen bir sandal. Okyanus, aşk. Üryan, yollara düşmüş Lal Ded. Sevgiliye:


"Gök de sensin, yerde sensin!


Hem alansın, hem verensin!


Hem çiçeksin, hem derensin!"

diyor.

Mektubunu okurken o Keşmir'li dilberi hatırladım. Kelimelerinde ezeli Nur'un en muhteşem lem'aları. Birden bir vahada buldum kendimi; bir çöl akşamı ve gök kubbede gülümseyen yıldızlar. Kelimelerin mektupdan gök'e uçtu, gök'e, yani gönlüme. Kelimelerin musiki oldu. Tevrat haklı: önce kelam vardı, kelam, yani sen.



Bütün kitaplar yavan, bütün şiirler soluk, bütün şarkılar ahenksiz. Zirvelerdesin, büyük mustariplerin, büyük ermişlerin, büyük ruhların kanat çırpdığı zirvelerde. Ve kendimden utanıyorum, ben toprağım, sen arş. Ben ten'im, sen gönül. Ben alev'im, sen ışık. "Ben sen'im" diyorsun. Saçlarımı okşamak istediğin zaman, kendi saçlarını okşa. Lal Ded'i hatırladım, gerçekde Lal Ded sensin, her asırda başka bir adla tecelli etmişsin.



Leyla bir tomurcuk, sen bir muhteşem gül. Leyla bir mısra, sen bir destansın. Leyla bir kıvılcım, sen bir şafaksın. Leyla bir tecessüs, Leyla bir masal, Leyla yaşamayan, Leyla bir yarım.

Hangi sevgili seninle boy ölçüşebilir? Lamiam benim. Sen doyulmayan,sen kanılmayan, sen rüya, sen gerçek.


Romeo'yu düşündüm ve güldüm. İmtihandan geçmeyen bir sevgi, bir saman alevi. Artık yirmi beş yıl önceye dönmek istemiyorum. Senin yanında zaman yok. Elest bezminden beri dudak dudağayız, seni kaburgamdan yarattım, hayır, gönlümden yarattım, kafamdan yarattım, belki de ben senin kaburganım. Cennette beraberdik ve ismin Havva’ydı. Yirmi beş yıl önce yine beraberdik. Ad’ın bilinmeyen'di, özlenen'di..


Arzularımı susturamıyorum. Şımarığım, yaramazım, alçağım. Sel yatağına çekilmedi henüz. Mektuplarınla yaşıyorum. Garip bir hayat bu, seninle yatıyor, seninle kalkıyorum, ama yine de mütehassırım, yine de Lamiam benim, bütünüm, kemalim, zindanımı aydınlatan ışık, gözbebeğim.



Sana yolladığı kitaplardan utanıyorum. Sen bütün kitaplardan daha derinsin, sana yazdığım mektuplardan utanıyorum, kendi kendini oku. Muhammed'e nasıl iman ettiklerini anlıyorum. Tek mucize kelam. Kelam, yani sen.


Sabahleyin uyandığım zaman ezanı dinliyorum, sonra şarkılar söylüyorum sana.



Öperek...




*Jurnal 1 ..
* cemilmeriç..

2 Aralık 2010 Perşembe

Ben Sana Yanarken

Gözlerine bakarken umurumda değil mevsimler


Gülüşün hep deniz kenarı bana


Sen bir adım attığında göreceksin


Elinde balonlarla bekleyen o adam benim


Aldığım en derin nefessin sen


Dudaklarının dudaklarımdaki işgali hala yüreğimde


Nefes alıyorum ama hala bulamadım seni


'ben sana yanarken şimdi...


Sen kim bilir nerede üşüyorsun' .. ?




Ceyhun Yılmaz







4 Kasım 2010 Perşembe

İstanbul

Bir simit'i böldüm ikiye ortadan..
Parmaklarımın arasından akıp giden susam parçalarıyla,
sen tütüyordun burnuma buram buram..
Yokluğun da dalıp giderken uzaklara,
irkildim simit isteyen bir martının acı çığlıklarıyla..
Şöyle bir baktım da istanbul'a..
ne puslu aşklar barındırmıştı cesurca..
ve aynı zaman da ne ayrılıkların altında imzası vardı..
kahpece...


Fatih'in istanbul'a olan aşkı mı daha çoktur,
benim sana olan aşkım mı ? diye çocukca bir müzakere yaptım kendi içimde..
sonra kendi kendime dedim ki Fatih'te kim miş ki...
İrkildim işlediğim günahın etkisiyle daha sonra..
bir daha baktım istanbul'a..
Hey gidi koca istanbul..
Ne olur altında kahpece imzan olan ayrılıklara tabi olmayalım biz..
sessizce dua ettim, gözümden düşen bir kaç damla şeffaf hüzün eşliğin de..
İstanbul'u kurtaran Fatih, beni kurtaran sensin..
Kalelerimi zapteden savaş dehası, onurlu bir kumandansın..
ve benim hayranlıkla bakakaldığım..
Zaptedilen kalelerin korunması gerekirken saldım kendimi büsbütün dehana..
Elimde Son kalan çığlıklar da anlamsızca eridi gitti bakışlarının etkisiyle..


Gece olur..
Hasret ile başbaşa verir çekiştiririz seni tatlı tatlı..
daha sonra hasret araya fitne sokmaya çalışırken bir haberin gelir..
onu paramparça yapan..
Darmadağın eden..
Ve biliyorum ki senin varlığın bile ona acı veriyor..
Bir gün yanıma gelince bir daha bize uğramamak üzere gidecek başkalarına doğru..


Gece Soğuk..
Bir dal sigaram, aklımda sen, kalbimde sen, her yerde sen...
2 yürek taşıyorum içimde biri senin biri de benim..
Soğuk gece demiştim..
Yorgan altında hayaline sarılırım, kokun çok uzakta..
dokunuyordu zaman zaman yanlızlık..
Geceleri sinsi şeytanın söylemleri kulaklarıma çarpar geçer de,
gene de alt edemez içimde ki seni..


                                     *Dedde.

B'aşk'a..

Yavaşça ayağa kalktı. Gidiyordu işte. Ardı yapacaktı beni. Sildim göz yaşımı kalktım ayağa. Her soruyu anlama çeviren gözleriyle sustu. Bana acıyarak bakıyordu. Noktası çalınmış cümle sonum gibi durdu öylece. “sana birbirinden güzel yalnızlıklar biriktirdim.” der gibiydi. Dudakları kıpırdadı, inler gibi, “çok çocuk kaldın aşka, kendi gölgesine basmaktan korkan…” diyebildi sadece.



İşte gidiyordu. Bir daha hiç dönmeyecekti. Bir daha hiç olmayacaktı. Sadece bir “gitme” çıkabildi dudaklarımdan. Yüzüme baktı ve “artık sözlerin merheme yara olmaya başlamışsa, içimdeki seni sus, içindeki beni duy.” dedi ve sırtındaki ceketimi bankın üzerine bırakarak yürümeye başladı. Son sözleri bunlar olmamalıydı! Arkasından “beni hiç almadığın hayatından böyle ucuz kovamazsın!” diye bağırdım. Geriye döndü ve “davet edilmediğin yerden kovulmazsın.” dedi.


Son sözüydü. Gitti…
 
                         *kahraman tazeoğu

Aşkname

Bütün iyi dilekler ve selamlardan sonra...
Dilenciden sultana, köleden efendiye
Hânım hey!..
Sen ki mahabbet gülistanıma revnak bağışlayanım, ejendimsin, Sen ki arzum, emelim, hicranım ve elemimsin, Ayrılığından dolayı yardım dilenmeye takatim yok senden, kapında kendini kaybedenlere gıptayla geçen ömrümde bir takate de ihtiyacım kalmadı artık. Sevgili eşiğinde ölene değil sağ kalana şaşmak gerekir, der bir bilge ama ben senden uzakta, aşkınla hasta, ama aşk sayesinde sıhhatteyim. Araya bunca yılın hasreti girmişken bir gün seni görmeye dayanabilir miyim bilmem, ama her sabah seni görüyor ve yüzünden aldığı güzellik ile insan içine çıkıyor diye güneşe, eşiğini döne dolaşa senden nur çalıyor diye her akşam mehtaba bakıyorum, bilesin. "Bugün nasılsın ey kâinatın başı dönmüş yıldızı?" diyorum ona, hasbıhal ediyorum; "Ne haldedir sevgilim, hoş mudur, sofaca mıdır İstanbullar sultanı bugün?" diye tekrar soruyorum. "Hiç benim bulunduğum yerden daha kederli bir âleme doğdun mu sen; hiç aşkta altüst olmuş bencileyin bir firkatzede üzerine parladın mı?" diye sitem ediyorum bazen... Velhasıl günlerce ve gecelerce güneşlere ve aylara durmadan ve dinlenmeden seni soruyorum, hâlâ bir haberini alamayışımı şikâyetle söylüyor, anlatıyorum. Senin beni unutma ihtimalini hatırlayıp çıldırıyorum bazı günler ve bazı geceler yüzünü eskisi gibi hayal edemeyeceğimden korkup kahroluyorum. Sonra tevbeler ediyorum. Seni unutma ihtimalini düşündüğüm için.

              (*iskender pala aşknamenin arka kapağından..)

23 Ekim 2010 Cumartesi

Hayal Kuraklığı

Adını yazdığım kağıdı katlayıp koydum;
Yitik düşler dolu, hüzün kaplı,
Şiirler yazdığım kırık kalpler saklı defterime..
Bir hayal kuraklığına tutuldu kalemim,
Seni bekliyor yağmurlarım..
İçimdeki nehirler denizine kavuşmak istiyor
Kalem şiire sevdalı, yazmak istiyor..
Ama kalem çaresiz, kağıt mahzun, şair tutuk..
Bir hayal kuraklığına tutuldu ömrüm..
Seni bekliyor yağmurlarım!




Bir sabah gün doğumuna yakın açsam gözlerimi
Senin diyarına yolculuk yapıyor olsam
Yağmur yağsa, küçük olsa otobüs
Başımı cama yaslasam, damlalar yüzüme düşse..
Cama yasladığım başımın titreşimleri
Senli günlerin hikayesini getirse mors alfabesinden..
Ama sen hep orda kal; o uzak diyarda..
Gün gelip de çıkma karşıma..
Sen hep hayalhanemde yaşa, sonsuz ol..
Gönlümü ihanetler, gidişer değil sonsuzluk, hiçlik yaralasın..
Bırak kalemim seni hep en güzel bildiği gibi karalasın..
Sana yok diyemem ki, hep varsın..
Kainat aşksız işe yaramaz, aşk insansız, insan kalpsiz..
Sen kainatın taşındığı yerdesin!
Seviyorum; öyleyse varsın..
..


              *a.u

-KASIM

Aylardan hüzün, mevsimlerden hazan,
Sensizlik şu içimi kavurup duran..
Korkuyorum..
Bakma öyle gözlerimin en derinine!
Gözbebeklerinde kelebekler uçuşuyor..
Sonra bakıyorum ansızın, şimşekler çakıyor..
Özgürlüğün efendisi; esirin oldum!
Yalnızlığın sultanı; seni yaşamak istiyorum!
Benim bu isteğim; cehennemde bir şelale..
Karanlıkta güneş, siyahta beyaz..
Ve.. Kasımda aşk!




Hep derlerdi kasımda aşk başkadır diye..
Hani nerdesin?!
Sensiz kaçıncı kasım bu üşüdüğüm?
Daha kaç kapı var;
Aşkın diyarına açılacak umuduyla dokunduğum.?


Korkuyorum..
Ağaçlar yapraklarından ayrılıyor..
İnsanlar sahillerden, kuşlar yurtlarından..
Ayrılık kokusu siniyor üzerime..
Gözlerimi yaşartan melal rüzgarı mı?
Yoksa bacalardan tüten duman mı?
Hazan ve hüzün aynı şey gibi..
Hadi güneşleri getirsin gözlerin..
Baharı; ellerin..
Sensiz; üşüyorum !


...
                *a.u

17 Ağustos 2010 Salı

saklıyorum içimde seni.. bir tufan gibi.. !

senin gözlerin dram, oysa ağlatan benim



ben dilenci, sen sultan sevgi dağıtan benim


sen ışık ben karanlık ve aydınlatan benim


...ben ölümüm sen hayat cana can katan benim


sabah sende oluyor güneşi tutan benim


...soran ben sorulan sen hüznü damıtan benim


öldüren ben ölen sen kabirde yatan benim


sen, sevda yüklü bulut, göklerimin sahibi


saklıyorum içimde seni bir tufan gibi..

Yanan Yanmazmış..

Neşe serin.
Hüzün sıcak.
Gel hüzün, bende kal.

Yak,
Erit,
Damıt..
Yanan Yanmazmış!

Bak.. Gönül tenha..
Ve saf neşe kapıda...

Nurullah Genç'ten.. ( Mükemmel bir Akrostiş !)

İNTİZAR




Gözlerin dokunuyor kalbime ey cefakar

Öyle uzun bir hicran sundunki hayatıma

Zehrini yudumluyor ruhum melankolini

Lambalar sırılsıklam gönlümde sönmesin yar

Ellerin ab-ı hayat, gülüşün yar, sesin yar

Rüzgar mıdır, yağmur mu dumanlı bakışların

İrkiliyor durmadan bedenim, hülya mıdır

Neş'eme ızdırabın çektiği perdesin yar

Umudumun maviye büründüğü yerde mi

Mahulyam, ey şebnem edalım, nerdesin yar



Unutma ceylanların çölleri sevdiğini

Toprak neva sırrını ezberliyor göklerin

Renkler uğursuzluğu fısıldayıp duruyor

Ülfetim nevbaharı bekliyor, bilesin yar

Zarif bir düğüm gibi duruşun yar, sesin yar

Gülleri incinmesin masum dudaklarının

Aldırma, leylakların solduğuna içimde

Ruşenimsin ey canım, beyaz bir lalesin yar

Işığısın şehrayin kalıntısı ömrümün

Sensizim, avareyim; durmayıp gelesin yar



Esrarengiz şarkılar dinliyorum geceden

Neden ıslak bilmem ki, çehresi yıldızların

Mestediyor ruhumu endamın, ey cefakar

Eridim; ırmağa döküldüm; şulesin yar

Neden resimler gibi hercaidir sesin, yar

Ey deniz yürüyüşlüm, ey hüznümün kaynağı

Küskün ırmaklar bile benden daha mutludur

Şafakta billur olup, gönlüme giresin yar

Eski umutlarımın son bulduğu yerde mi

Sihirli akşamların ülkesinde misin yar



İlkin şakayıkları okşayan parmakların

Nedense, kanatlanıp uçtu yalnızlığıma

Anladım aynaların seni kıskandığını

Şeydayım, efkarlıyım; duyup da gülesin yar

Efsunlu duygularla sarsılıyor benliğim

Hasretim ey cefakar, süreyya gözlerinde

Ebedi nalan oldu gözyaşım; silesin yar

Pusatsız suvariler gibiyim yollarında

İntizarın alnıma vurduğu halesin, yar



Çeşmeler kurumaya yüz tutmuşsa içimde

İklimler lanetini kusuyorsa ötenin

Mahşere aralanan kapıdır şimdi zaman

Dil-rübasın, mümayiş sultanı, didesin yar

Ellerin ıtır dalı; duruşun yar sesin yar

Çakıyor yüreğimde şimşekleri ferdanın

Işık ol, perdesinden kurtar beni sevdanın

Nerdesin? ..Rüyada mı? ..Sanki mazidesin yar

Lalezarı solgundur melal yolculuğunun

Ilıksın, uykudasın, safsın, güzidesin yar



Yasaklara nigehban olma, ey mah-ı zemin

Orkideler seninle büyüsün bahçemizde

Rahmeti özümleyen bir bende-i numune

Olalım yeryüzünde, ey can, hep tazesin yar

Gurbetin lisanıdır gülüşün yar, sesin yar

Üflerken erdemi maveradan hicabın

Zümrüdüanka neden alev alev yanıyor

Ey enis-i mücella, sen ki, yelpazesin yar

Limanısın ruşenimin bela okyanusunun

Semadan damla damla inen firuzesin yar



Esirinim; ey nur-u nigahı, m, yakma beni

Sonsuzlığa seninle varalım, ey cefakar

İliğime işledin; no'lur, bırakma beni

Nazlısın; nazarındır ufuklarımı saran

Ayrılık acısıdır damarlarımda kıvranan

Yorgunum, yaralıyım; no'lur, bırakma beni

Şahikasın; şavkınla tutuştu hücrelerim

Esirinim; ey nur-i nigahım, yakma beni



NURULLAH GENÇ

21 Haziran 2010 Pazartesi

nazım hikmet'in kaleminden

Ya hayrandır sana

ya düşman


Ya hiç yokmuş gibi
unutulursun


Ya da bir dakka bile
...çıkmazsın akıldan



N. Hikmet

20 Haziran 2010 Pazar

..beklemek..

Bakmayın öyle sekiz harf, üç hece, tek kelime olduğuna… ne anlamlar barındırır içinde… ve ne zor bir kelimedir… hem söyleyen… hemde söyleten için… bekleyen bekler, bekleten bekler…






Beklemek… beklersin elin telefonda… bir ses, bir nefes… şimdi dersin.. ha şimdi… beklersin… gelmez üzülür… gelir sevinirsin… birde ansızın gelenleri vardır, pat diye çalar telefonun.. dünyalar nasıl senin olur ki… gelen zaten dünyan değil midir?…






Beklemek… gözün yollarda, kapılarda… belki dersin, şu yoldan karşıma çıkar.. bugünde burdan gideyim… beklersin çalan her kapı zilinde onu görmeyi… evini dahi bilmediği halde beklersin… açarsın kalırsın öylece… ve beklemek çokda hüzünlü bir şiirdir…






Beklemek… tüm benliğinle, tüm hasretinle… geleceğini bildiğin için beklersin… hasretlerin hasrette… hasret çektiren hasret değil mi?… beklersiniz… birgün dersin.. gelecek… gitmeyecek… o an’ ın heyecanı ile beklersin… ve düşününce nasılda sevinç sarar her yanını…. hayali bile böyle iken… kendisi nasıl olur dersin… ve beklemek çokta güzeldir gelecek olan için…






Beklemek, beklemektir… ve beklemek, bekleyen ile bekleten arasında bir bağdır aslında…






Kimi zaman hüzün olur… kimi zaman sevinç ve heyecan… karar size kalmıştırhangisini seçersen o anlamda beklersin…

22 Mayıs 2010 Cumartesi

içimden geldiği gibi..

nedir aşk?.. unutamamak mı.. eğer öyleyse neden benim sevdam leyla gibi, aslı gibi, şirin gibi dillere dollanmadı?
yoksa aşk yerine kimseyi koyamamak mı? öyleyse neden hala bu büyük sevgi hakettiği yerde olamadı?
aşk belki de gözyaşıydı.. madem ki öyle o zman neden  gözyaşlarım sel olup aktığı halde neden kimse aşkıma inanmadı?
aşk hatırlamak mı? her an hayalimde o olduğu halde neden aşkım yok sayıldı?
sanırım..aşk cezaydı.. sevdiğin halde, unutamadığın halde, yerine kimsecikleri koyamadığın, gecelerce ağladığın halde onun isminin yanında başka bir isim görmekti.. kimsenin sana inanmamasıydı.. benim aşkım,benim cezam buydu..
                      anladım. aşk muammaydı..
             *a.u

1 Mayıs 2010 Cumartesi

Yangın yeri -Aşk, !

Yangın yeri -Aşk, ! Talan -Aşk, ! Dağları yürüten..Bir gece ayı sol, güneşi sağ eline verseler de vazgeçilmez olan..

                      editörün profilinden :)

Lâ'dan/ Nazan Bekiroğlu

Aşk çok şeymiş ama onun da mânası hâline göreymiş. Aşk olsaydı kıvamı bozulmazmış. Bir kalbi buraya, kalpsizlik toprağına savurmazmış. Onunki aşk değilmiş başka bir şeymiş. Aşk değil tenmiş. Sen değil benmiş. Sevda değil hışımmış. Belâymış. Kerbelâymış...Ve haklıymış Âdem. Haklıymış habercilerin ilki.Belâ aşktan büyükmüş..Allah hepsinden.. Nazan Bekiroğlu

25 Nisan 2010 Pazar

Aşksızların dünyasında yalnız kaldın ey aşk...

Ferhat’ın yoluna çıkan Dağın adı unutuldu. Şirin’i hapseden zindanların duvarları çoktan toz oldu.

Ferhat’ın Şirin’e aşkı dillerin ucunda sımsıcak konuşuyor, kalplerin taraçalarında terütaze nefes alıp veriyor. Dağ yıkıldı, duvarlar unutuldu, araya girip ayıranların isimleri anılmadı; ancak Ferhat’ın kalbinde olan, Şirin’in ruhunda gezinen aşk dağ gibi dimdik ayakta duruyor, yamaçlarını süsleyen pınarlardan nice dudak hâlâ daha ab-ı hayat içiyor...

Ağlama ey aşk, ağlama ki, Leylâ’yı Mecnûn’a uzak eyleyen çöl kaç kere kurudu, kumlarını kaç rüzgârın hoyrat eteklerinde savurdu ama Leylâ’nın gözyaşları hâlâ daha aşıkların yanağını yıkıyor, Mecnûn’un deliliği her gece aşıkların aklını başına getiriyor. Çöl kaybetti ey Leylâm; senin adın kaldı. Aşkı hor görenlerin adı çöllerin kumları gibi kimliksiz kaldı ama Mecnûn’un hatırı hep kaldı.

Yûsuf ile Züleyhâ’dan geriye ne kaldı ey aşk?

Mısır sultanının adı hiçbir şiire sızmadı. Yûsuf’u satanların esâmesi okunmuyor, Yûsuf’a canını veren Züleyhâ, bak nasıl da hayretle anılıyor. Üzülme ey aşk, üzülme, yüzünü yıkayan gözyaşların nice Yâkub’un gözlerini açmaya ayarlı. Sultan kaybetti, kuyu kaybetti, zindan kaybetti, Yûsuf kazandı, Züleyhâ kâr eyledi.

Zavallı Züleyhâ...Senin için ne müşkiller yaşadı ey aşk. Yûsuf’a

sarmaşıklanan yüreğine söz geçiremedi senin yüzünden. Bir Mısırlı Züleyhâ varmış desinler diye yapmadı bunu elbet. Senin için yaptı, aşk için yaptı. Arada haram vardı ey aşk. Sen ona helali götüremedin. Ona nasip olmadı Yûsuf. Onun sevdası mahşere kaldı.

Sen eskisin ey aşk. Çok eskisin. Eskicilerin alıp satamadığı kadar yeni, insanlık tarihi kadar eskisin. Her yerde, her yürekte farklı bir elbiseyle çıkıyorsun karşımıza. Ama hep aynısın. Senin adını kim koymuş bilmiyorum. Ama her yerde hazır bekliyorsun. Ve aslında yenisin, yepyenisin. Bu kadar yeni olmasan, bu kadar dolaşık olur muydu ayaklarımız senin yolunda. Kimse aşkın ustası olamadı, kimse seni kuşatamadı. Kimse tedirginliğini bırakamadı senin yanında, kimse kalbini sakin kılamadı kucağında. Hep acemi hep acemi olduk yolunda.

Dr. Senai Demirci

Bir Hikaye Biliyorum, Herkesin Gizli Özne Olduğu..

Sigaramın ucundaki ışığın yansımasından bakarken kendime..

Bir Soru Çıktı Dudaklarımdan Aynaya Doğruyu,

Sen kimsin?



Kendimi Tanıdığımı Düşünüyorum belkide,

Evet öyle ya ismimi biliyorum Ailemi tanıyorum,

Her sabah hangi durakta beklediğimi hangi yemekleri sevdiğimi,

Kimden nefret edip kimi kıskandığımı da biliyorum ya

Kendimi tanıdığımı düşünüyorum..



Ama bir puzzle parçam kayıp ve tamamlanamıyorum

Ne istediğimi bildiğim için kendime soramıyorum ne istediğimi,

Çünkü aslında ne istediğimi bende bilmiyorum..



Evet kahve içerken düşünmek hoşuma gidiyor

Her perşembe sevdiğim diziyi izlemekte,

Üç öğün yemeğide seviyorum ve her gece uyumayıda..



Standart bir İnsan Profilinden bir farkım yok..

Sabah Öğlen Akşam yemek yemek

Haftada yedi kere ihtiyacımı karşılamak..

Sabah günaydın öğlen Merhaba akşam iyi akşamlar Kelimesini hatırlamak..

Kendimi Tanıdığımı Düşünüyorum...



Gözlerim Hep Dışarıyı Gördü..

Dönüp te Bir gün kendi içime bakamadım

Sözlerim hep Karşımdakineydi

Kendi Kendimi Cümlelerimle sorgulayamadım





Niçin Yaşıyorum?

Onur,Gurur gibi kavramlar mı bana hayatı verdi?

Prensiplerim belkide beni dünyaya gönderdi...

Pek sanmıyorum İki metrelik kabirde bana yardım edeceklerini..

Gururummu şahlanıp kurtaracak?

Belkide yolda yürüdüğümde insanlara baktığım çatık kaşlarım bana halat uzatacak..

Kim bilir Güzelliğim Gelip biriktirmiş olduğu İltifatları bağlıyacak..



Her sabah dirilmek üzere

Ölmüyormuyum yatağımın üzerinde???



Sigaramın ucundaki ışığın yansımasından bakıyorum kendime..

Bir Soru Çıktı Dudaklarımdan Aynaya Doğruyu,

Sen kimsin? diye...





Hiç bir Öznenin bunu bildiğini Düşünmüyorum....





yCan....

sayar mı hiç ?

Derviş, bir kucak elma ile bayırlar aşan bir genç kıza rast gelmiş bozkır sıcağında.Yorgunluktan al almış kızın yanakları.


"Nereye gidersin? Ne doldurdun kucağına?" diye sormuş.

Uzak bir tarlayı işaret etmiş kız.

"Sevdiğim çalışıyor orada.

Ona elma götürüyorum."

Kaç tane diye soruvermiş derviş .

Kız şaşkın; "İnsan sevdiğine götürdüğü şeyi sayar mı hiç?"

Usulca kırmış elindeki tesbihi derviş…

Ah Min'el Aşk'ı Anlamak..

Aşk öyle bir denizdir ki dibi bulunmaz; öyle bir sırdır ki, her gönül kaldırmaz, ehli olmayanlara anlatılmaz.


âh etmemiz aşk'tandır... biz aşığız çünkü âh ederiz...çünkü âh'ımız aşkımızın muhbiridir... Bizim âh larımızın esbabı yalnızca aşktır...çünkü biz âh etmeğe geldik...

                 divan şairleri aşkı acı çekmek için yaşamışlar, bundan memnun olmuşlar hiç bir zaman ah ü vah edip aşka, aşık olduklarına lanet okumamışlar.. ama ya şimdi ? aşklar ne için ? sadece görmek konuşmak ve daha ilerisi dokunmak için.. kaybedilen ne oldu ? eski zamanlarda yaşanan Leyla ve Mecnun aşkı neden artık bir hikaye, neden bir destan.. Mecnun Leyla'ya kavuşmaya gücü yetmezken günümüzdeki aşklar daha mı güçlü ki birkaç buluşma (!) dan sonra hadi sen yoluna ben yoluma deniliyor.. ? Kaybedilen Ne Oldu ..?

                                                                                                          editörden..

22 Nisan 2010 Perşembe

Ah Min-el Aşk..

Ah Min-el Aşk..

hat sanatında ağlayan iki göz ve bir elif ile çizilip, hem kahreden aşk hem de kahreden gözyaşı anlamına gelir..

bir çok aşka dair yazının üstüne kelam-ı kibar olarak konulmuş şeyh galib sözü. ah diye feryad edilir çünki ah sözü arapçada ta içten, göbekten gelir.

aşkın elinden" anlamına gelen tamlamadır.


bir ah min el aşk
duvarında yüreğimin
bakar durur herkes
kimse göremez

bir ah min el aşk
okuyla delinmiş
bağrı ozanın
herkes durur okur
kimse anlamaz

bir ah min el aşk
kentin üstündeki bulutlarda
gözyaşlarından çizilmiş.
Ferit Edgü